İçeriğe geç

Hızlı & Öfkeli Filminin Yönetmeni Justin Lin Google İle 360 Derece Film Yapıyor

En iyi Hızlı & Öfkeli filmlerinin yönetmeni yakın geçmişte bir başka hasılat rekortmeni aksiyon filmi daha yaptı — fakat bu filmi sinemalarda ya da DVD’lerde bulamayacaksınız. Filmin adı Help! ve şu anda sadece Android’de mevcut ama asıl büyük mesele ise bunun bir canlı çekim Spotlight Story olmasıdır. Bu format Google’ın hikaye gerçek zamanlı olarak etrafınızda gerçekleşirken telefonunuzu herhangi bir yöne yönlendirmenize olanak sağlayan bir 360 derece video formatıdır. İlk Spotlight Story olan Windy Day inovatif olmasından ötürü övgü almıştı ve bir sonraki Duetise ünlü animasyoncu Glen Keane ile birlikte yaratılmıştı. Ancak Lin’in bu formatı ele alışı daha öncekilere kıyasla çok daha tutkulu ve izlemesi çok daha eğlenceli.

Help! tutkulu çünkü canlı çekim bir video ki bu da karakterlerin ve özel efektlerin gerçek zamanlı olarak ve filmcilerin alet çantasında daim olan birçok alet olmaksızın oynanması gerektiği anlamına gelmektedir. Yayına hazırlama, kamera hareketleri, kesmeler ve özel çekimlerin kamera için kadrajlanması tamamen kullanım dışıdır. Ayrıca, Google’ın Skunk Works Ar-Ge bölümü olan ATAP’ın da yepyeni bir teçhizatla gelmesi gerekti.

Geçen hafta Google I/O’da Lin’e Help!’in arkasındaki usta işi hikayenin nasıl bir deneyim olduğu ve geleneksel bir yönetmenin yepyeni bir formatta çekim yapmasının ne gibi zorlukları olduğu soruldu. Google daha fazla Spotlight Story’nin geleceğinin sözünü verdi ve Lin’in kendisi de bu hikayelerden daha fazla yapmayı düşünebilir — fakat bir sonraki çekim olan Star Trek 3 nedeniyle maalesef bu pek mümkün görünmüyor.

Dieter Bohn: Help!’teki hikaye akışının sunuşunu nasıl ele aldınız — başka bir deyişle, hikaye anlatımı konusunda düşünceleriniz yok muydu? Çünkü açıkça görülüyor ki 360 derece bir videoda nereye bakacağımızı söylemiyorsunuz.

Justin Lin: Doğru. Film okulundayken Jerzy Antczak adlı Polonyalı muhteşen bir film yapımcısı profesörüm vardı ve Russo Kardeşlerden Joe Russo da benimle aynı sınıftaydı. Kamerayı sadece karaktere ve hareketlere odaklayıp sadece lenslerle keşif yapma felsefesi Doğu Avrupa’ya özgü bir türdü. Eğitim hayatımdaki en iyi seneydi bu. Bu yüzden, Windy Day’i ilk gördüğümde kelimenin tam anlamıyla aklımı başımdan almıştı. Biliyorum ki çoğu kez bir [360 derece video] gördüğünüzde insanlar bunu “Kendi Maceranı Seç” benzeri bir şey olarak algılıyor.

O yüzden yapılacak en iyi şeyin ortak hikaye olması gerektiğini düşündüm. Her gün sete gittiğimde film yapımcısı olarak kimliğimin işimle birlikte daha da büyüdüğünü hissediyorum ama bu benim kamerayı nereye koyduğum ya da koymadığımla ve tercih ettiğim lenslerle [ilgili]. Ve bu izleyiciyle paylaşabileceğimi düşündüğüm bir şey. İlk başta nasıl hissedeceğimi bilmiyordum ama eylemi gerçekleştirdikçe beni daha çok özgürleştiriyor gibi hissettim.

Verebileceğim en iyi örnek çocukken La Femme Nikita’yı gördüğüm zamandır. Bir suikast ya da ona benzer bir sahne vardı ve kamera tam kadının üzerinde duruyordu ve bir patlama vardı. Bunu hiç görmüyordunuz. Buna bayılmıştım. Elbette yeniden çekilen Amerikan versiyonunda büyük patlamayı gösterdiler. Hangisinin daha iyi olduğuna karar vermek bana kalmamış ama daima bir film yapımcısının bu olduğunu düşünmüşümdür: kurguyu nereye koyacağınıza siz karar verin.

Dieter Bohn: O zaman kamera kurgusu fikrinin tüm o kurguları hikayeye dönüştürmeye çalışmasını mı sağlıyorsunuz?

Justin Lin: Birçok bakımdan, işi yaparken bir yandan da öğreniyorduk. Sanırım gerçekten bir tür aksiyon unsurunu organik olarak bu fikre empoze etme fikri bunu daha büyük bir meydan okuma haline getirdi. İşe girişirken kullanmak istediğim belli lenslerim vardı. İdeal olarak kullanmak istediğim bir 40 milimetre vardı ve kullanmak istediğim en geniş olanı da 27 olabilirdi ama hikaye anlatımı ve [geleneksel kurguların yerini alması] gereken hareket nedeniyle kendimi daha genişini kullanırken buldum. Bu iş sırf kamera ayarından ibaret değil. Kamera hareket ederken karaktere odaklanmak zorunda. Bu da bir nevi karakterin dönüm noktalarını parçalara ayırmak ve bir dramaturji unsuru kullanmaktı.

Dieter Bohn: Kamera hareketinin karakterin dönüm noktasından gerçekten bağımsız olduğunu hissettiğiniz özel bir an var mıydı?

Justin Lin: Sanırım metroya bindiklerinde ve ne olduğunu pek anlamadıkları andı. Kamera karakterlere doğru yüzüyordu — onlarla bağ kurmaya çalışıyordu. Bunu her dönüm noktası için yapmaya çalıştım.

Dieter Bohn: Metro sahnesi benim için telefonumda izlediğim en gerdin şeydi ve sinemada da yaşamış olduğum çoğu deneyimden daha gergindi. Çünkü onları izlemek istiyorum ve nasıl tepki verdiklerini görüyorum ama sesi arkamda duyuyorum ve dönüp arkama bakmak istiyorum. Bu kamerayı hangi yöne çevirmek gerektiğini bilmek isteme gerilimi bilinçli olarak yapılan bir şey miydi?

Justin Lin: Evet, aynen öyle. Çünkü bir yönetmen olarak kurgu odasına gittiğimde benim işi bu oluyor. Neleri kullanmak istediğime ve neyi paylaşıp neyi paylaşmayacağıma karar vermek, bir filmi tanımlayan şey budur.

Tekrar söylüyorum, işe başlamadan önce nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Ama işi yaparken, hatta işi henüz yapmakta olduğumuz gün, bu oynatma [durumu açıklığa kavuşturdu]. Hazırlık yapabilirsiniz. Öngörüde bulunduk. Setleri hazırladık. Bütün bilgisayarlara yerleştirdik ve bütün hareketleri bizzat kendim yapıyordum.

Fakat aktörleri oraya bir kez ulaştırdığınızda artık bu oyunu yapıyorsunuz ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Demek istediğim, bu en korkunç… Hiç böyle bir sabah gelip de tek bir çekim için defalarca prova yaptığın [bir çekimde] bulunmamıştım. Saat akşam 10 gibi şöyle oluyorsunuz, “Vay anasına, sanırım olmadı.” Ve işte tam o anda kameranın hareket ettiği yerde karakter motivasyonlarını [görüyorsunuz], her şey anlaşılıyor ve iş gerçeğe dönüşüyor. Çok eşsiz ve özel bir deneyimdi. Bu deneyimi film yapımında hiç yaşamamıştım.

Dieter Bohn: O an film yapımından ziyade tiyatro gibi mi hissettirmişti?

Justin Lin: Tiyatro gibi — muhtemelen bunu Community’deji deneyimime bağlayabilirim. Komediyi kandıramazsınız. Bilirsiniz, çekim yaptığınız gün orada olur ya da olmaz işte.

Dieter Bohn: Başka bir Spotlight Story yapmak istiyor musunuz?

Justin Lin: Evet. Windy Day’i ilk gördüğümde ne düşündüğümü söyleyeyim, iki şey aklıma geldi. Biri Help!’ti, diğeri de bir tür topluluk filmi tarzında bir şeydi — sürekli Robert Altman [aklıma geldi]. Tıpkı topluluk draması ya da komedisi gibi. Bunu keşfetmeyi istiyordum.

Bir de yapabileceğiniz bir sürü farklı tür var. Tıpkı metro bölümünü açıkladığınız gibi, bunun sırf aksiyonla sınırlı olduğunu düşünmüyorum. Aksiyon olabilir, komedi olabilir, korku da olabilir.

Bu ortak bir hikaye. Sanırım günün sonunda en heyecan verici şey de bu.

Dieter Bohn: Bunu yeni bir form olarak düşündüğünüzde, bu hikayenin birkaç dakikadan fazla olabileceğini düşünüyor musunuz?

Justin Lin: Sanırım [daha uzun] olabilir.

Yine de bazı sınırlamalar var. Işıklandırmayı [çözmek zor]. Filmde yakın çekimi ışıklandırdığınızda geniş çekimden daha farklı bir şey ortaya çıkıyor.

Hem bıradan bunu yapamazsınız. [Sahneyi] aydınlatabilmek için hileler yapıyoruz. Ve yine teknolojiyi zorluyorum çünkü bildiğiniz gibi yapılacak en iyi şey gündüz çekim yapmak. Bu yüzden [çoğu kişi] GoPro’ları kullanıyor. Ama ben hayır, gece çekim yapmak istiyorum dedim ki bu da ışıklandırma yapmak zorunda olduğumuz ve onların da KIRMIZI kameraya bazı özel filtreler yapmak zorunda oldukları anlamına geliyor. Bence biraz daha uzun lensle çekim yapabildiğimiz ve bunu ışıklandırabildiğimiz zaman sanırım uzun metraj potansiyelini görebilirsiniz.

Beni heyecanlandıran şey de bu. Eski okul film yapımı tarzından geliyorum. Kubrick’i seviyorum. Filmi sevmesem bile seviyorum. Çok da önemli değil. Bu bir bakış açısına olan saygıdır.

Şimdi paylaşım yaptığınız ve izleyicelere [kendi bakış açılarını seçme] imkanı verdiğiniz [360 derece videoya] gelelim. Bir dünyanız, bir hikayeniz var ve izleyici keyfekeder o özel bakış açısına karar vermek durumunda.

Dieter Bohn: Hiç sinirinizi bozuyor mu? Şöyle diyor musunuz, “Umarım bu sahnede bunu gözden kaçırmazlar.”?

Justin Lin: Yok, hayır, hayır. Bence her türlü iyi, yaratıcı ortak deneyim birden fazla defa yapılmalı. Ben bile oyunu oynarken gökyüzüne bakarak geçtiğim yerler oluyor. Bu yeni ortamın eğlenceli yanı da bu. Bir tür tanımlanmamış bir şey ve videoyu geliştirirken, çekim yaparken ve post-prodüksiyon sırasında eşzamanlı olarak bir şeyler öğreniyorduk.

Şimdi izleyicinin tepkisini görmek istiyorum. Bu o kadar yeni ve o kadar eşsiz bir şey ki hayatımın başka hangi aşamasında böyle bir deneyimi bir daha yaşarım bilmiyorum.

Dieter Bohn: Bunun temelde daha zor bir şey olduğunu düşünüyor musunuz? Hem teknik olarak hem de hikaye ilmek ilmek dokunurken…. Bu formatta ne tür hikayeler uygun olur ya da olmaz? Bu ortamı çözmeye yaklaştığımızı düşünüyor musunuz?

Justin Lin: Hayır. İlk olarak, animasyonu izleme aşamasından canlı çekim yapmaya çalışma aşamasına geçtik ve canlı çekimi de farklı seviyeli ve aksiyonlu [tek sefer] canlı çekimle yapmaya çalışıyorduk. Ve sırf bunu çözmek için ne kadar fazla insanın gelmesi gerektiğini görünce etkilendim ve aciz hissettim. O yüzden teknik yönünün gelişmekte ve evrilmekte olduğunu düşünüyorum.

Bence şimdi bu videoyu görenlerin videoyu sevip sevmedikleri hakkında bir düşüncesi oluşacak. Bu düşünceler bu ortamın evriminde önemli yer tutacak. Kişisel olarak ben devam etmek istiyorum ama diğer insanların [hangi yöne gitmem gerektiği konusunda] güçlü fikirleri olacak. Bu da bu ortamın evrimine katkıda bulunacaktır.

Kategori:Software

Tek Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir